27 Kasım 2011

Şarabın Godfather'ı



Francis Ford Coppola'nın şaheseri The Gotfather zannediyordum. Ta ki Claret'yi tadana kadar. Coppola'nın California'daki şaraphanesinde Bordeaux stilinde ürettiği bu şarap leziz mi leziz! Coppola üstada saygılarımı sunuyorum.

08 Kasım 2011

Londra kaçamağı




Amerika'ya gelmeden evvel birkaç günlüğüne Londra ziyareti yaptım. En iyi arkadaşım orada yaşıyor ve yeni bebeği oldu. Zaten az görüşebildiğimiz için vaktimin büyük bölümünü arkadaşım ve minik yeğenimle geçirmeyi tercih ettim ama oraya kadar gitmişken şehrin havasını koklamadan olmazdı. 
Bir sabah Tottenham Court Rd'da bir arkadaşımla buluşup kahve içtim. Aynı akşamüstü tiyatro biletim olduğu için yürüyerek Picadilly, West End civarlarına gidip o civarda vakit öldürdüm. Tipik bir pub'da biramı yudumladım, 
 Daha kötü şeylere de benzetebilirim de şimdi iştahınızı kaçırmayayım.  Vakit geldiğinde nihayet dünyanın en uzun süredir oynayan oyunu 'The Mousetrap'e gittim. Çok klasik ama çok güzel. Zaten Agatha Christie öykülerine bayılırım. Daha uzun yıllar oynamayı hakediyor. 
Çıkışta yolumu Covent Garden'dan geçirip güzel bir dondurmacı keşfettim: The Icecreamists. Dükkanın logosundan çalışanların üniformasına her şey çok güzel ve farklı tasarlanmış. İlk açıldıklarında anne sütünden dondurma yapıp bu sayede isimlerini epey duyurmuşlar şehirde. Anne sütlü dondurma artık olmasa da bir sürü değişik seçenek mevcut. Ben farklı şeyler denemeye bayılırım ama bu sefer kötü bir tecrübe oldu. Hayatımda yediğim en kötü dondurmayı yedim. Chili biberli (ama çikolata-paprika değil, o güzel bak!) dondurma; pizzalı dondurma gibi bir şeydi. Ama diğer çeşitler güzel, dükkan ultra güzel, mutlaka gidin yolunuz düşerse. Buradan detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.



Ha bu arada, Londra'ya giderken Facebook ya da Twitter'a 'London calling' yazmamıştım. Lanetlenir miyim dersiniz?

Londra souvenir'leri

Adını hatırlayamadığım Londra pub'ı

Ustteki chili biberli dondurma, alttaki Nutella.

The Icecreamists'in polis üniformalı dondurmacıları

05 Kasım 2011

Amerikan cadıları


İkinci jack-o-lantern'im



Amerika'daki ilk Cadılar Bayramı'mızı gecirdik. 31 Ekim bu yıl pazartesiye denk geldiği için çoğu parti cuma ya da cumartesiydi. Kostümümüzü bir hafta evvelinden internet üzerinden sipariş ettik. Ben Kleopatra oldum, S ise -en temiz yüzlüsünden- hapishane kackını. Hafta sonuna başka işlerimiz olduğu için biz cuma kutlamayı seçtik. Önce geçici oturduğumuz bölgedeki şarapevine gittik. Giderken çekinmedik değil; ya herkes normal kıyafetliyse, bir biz deli gibi giyindiysek? Neyse ki çekincelerimiz boş çıktı. Kızılderili, rock star (Slash kostümü favorim oldu), polis, ne ararsanız vardı. Tek hapishane kaçkını S değildi, anlaşılan en popüler kostüm buymuş. Birbirlerine 'sen neden içerdesin dayı?' muhabbeti yaptılar, polisle göz göze gelmemeye çalışarak :) Şarabımızı ve peynir tabağımızı bitirip bir sonraki parti için şehrin en büyük club'larından birinin yolunu tuttuk. Club'lardan nefret etmeme rağmen cadıların hürmetine bir istisna yaptım o gece, hiç sıkılmadan birkaç saat geçirdim hatta. Çok yaratıcı kostümler vardı. Bazı klasik kostümler pişti olmaktan kurtulamadı tabii, ama benden başka Kleopatra yoktu, sevindim! Ve ben, tarihteki en cazibeli kadınlardan birinin kılığında kendimi rahibe gibi hissettim orda. Neden mi? Çünkü Texas'ta Halloween demek, ne kılığı olursa olsun kızların jartiyerli, poposunu gösteren seksi bir kıyafet giymesi demekmiş! Aklınıza gelen her kılığın seksi versiyonunu o gece orada gördüm. Marie Antoinette bile mini etekliydi, daha ne olsun! Kızların çoğu muhteşem güzellikte neyse ama maalesef bu kıyafetleri şişko, selülitli vücuda sahip olanlar da giyiyor. Ve işin en ilginç kısmına geliyorum: Kimse kafasını çevirip de bir kızın poposuna, memesine bakmıyor! Ben biraz bakmış olabilirim kabul. 

Son söz: Bu yılın en gözde kadın kostümü Black Swan. Makyajını da doğru yaparsanız muhteşem görünüyor, tek riski yüksek pişti ihtimali.

Two Corks and a Bottle


Zouk Club'da parti başlıyor!