25 Ağustos 2010

Suada'da iftar çadırı


Bir arkadaşımızın doğum gününü kutlamak için yer arayışındaydık. Aramızda oruç tutanlar olduğu için iftar tarzı bir şey yapalım dedik. Tam bunlar konuşulurken Grupanya'dan bir fırsat maili düştü posta kutumuza: Suada'daki Suda Kebap'ta iftar menüsü 100 TL yerine 50 TL.

Suada güzel, Suda Kebap iyi... 50 TL de fena fiyat değil, üstelik menünün içeriği de güzel gözüküyor. Aldık kuponlarımızı ve dün mekana gittik.

Daha kapıda iftar çadırı muamelesi başladı. 

"Kebap mı? Şu tarafa!"
"Kuponlarınızı alayım!"

Pardon, "Hoşgeldiniz" değil miydi bizim buralarda karşılama sözü? Nezakete de mi %50 indirim yapıldı bu kuponla?

On kişilik masadayız, dokuz kişi menü alıyor, bir kişi a la carte. Bu durumda a la carte'ın garsonun anasına babasına küfretmekle aynı anlamda olduğunu öğreniyoruz. Aralarında duyacağımız şekilde konuşuyorlar:
"Bir kişi içim masa açamam abi yaaa!"

Bu arada mekan tıklım tıkış. Çoluğunu çocuğunu kapan, Suada'ya kebap yemeye gelmiş. Müzikler otogar kebapçısı kıvamında; Ferhat Göçer vs çalıyor.

Servis elemanlarının buram buram ter kokuları arasında servis başlıyor. Ortaya minicik bir peynir tabağı, hurma ve otel usulü küçük paketlerde reçel, bal vs... Menüde bahsedilen "zengin iftariyelik" bu olsa gerek...

Önden bir çorba geliyor, ortaya da çiğ köfte. Tadı güzel neyse ki. Sonrasında herkese birer adet fındık lahmacun, içli köfte, kuru patlıcan dolması servis ediliyor. Dört ara sıcak diye yazıyordu ama olsun. Ana yemekten evvel tıkanmak istemiyoruz zaten. Sonra ana yemek diye ortaya dört çeşit kebaptan oluşan bir tabak geliyor ama beş kişiye bir tabak! Herkes birer lokma yiyebiliyor. Ortasındaki bulgur pilavını servis eden falan yok zaten. Köy usulü ortaya çatal daldırıyoruz... Mideler yarı boş vaziyette tatlı faslına geçiyoruz. Bir porsiyon güllaç ve bir porsiyon kayısı tatlısını beş kişi paylaşıyor. Ortaya gelen meyvelere dadanıyoruz, ama onlar da biraz ham, zor ısırılıyor... 

Ve gecenin bombası, çay istiyoruz, garson termosu masaya zank diye koyup gidiyor. Derhal hesabı kapatıp yandaki 360'a geçiyoruz ve kendimizi yeniden Suada'da buluyoruz. Güzel müzik, güzel ortam, güzel lezzetler...

Bölüm sonu dersi:
-Grupanya ve benzeri sitelerde her gördüğünüz kampanyaya atlamayın.
-Suda Kebap'a gitmeyin. Belediye'Nin iftar çadırına gidin daha iyi, en azından beleş.
-Toplu iftara gidecekseniz Levent'teki Bursa Garaj İskender'e gidbilirsiniz. Kişi başı 40 TL'ye mükemmel servis, doyma garantisi, çok lezzetli yiyecekler...



18 Ağustos 2010

Sarayda yemek




Dün akşam Çırağan Sarayı içerisindeki Tuğra Restaurant'da romantik bir yemek yedik. Çırağan'ın sanki yalnızca dış ülke başkanlarına ve devlet erkanına kapılarını açıyormuş gibi bir havası var içine girmeyenler için. Sofistike mi? Evet. İçeride herkes smokin ve tuvaletle mi dolaşıyor? Tabii ki hayır! Otelde kalan turistler restorana spor giyimle dahi inebiliyor. Pahalı mı? Evet. Fiyat olarak üç kere Kitchenette'te yemek yemeye bedel, AMA alacağınız hazzı üç ile çarpmak yetersiz kalır.

Önerim: Senede en az bir defa, özel bir gününüzde burada yemek yemelisiniz. Ayda kaç defa House Cafe ve bezerlerinde yiyorsunuz? Peki bunlardan kaçı aklınızda kalıcı bir yer bırakıyor? İşte cevabı kendiniz verdiniz. Tuğra ve benzeri yerlerde yemek yemek ulaşılmaz değil, sadece kalın bir önyargı duvarının ardında saklanıyorlar.

Gelelim bizim akşamımıza... Mermer sütunlu terasın en güzel masası bize ayrılmış. Yerimize yerleştikten sonra Boğaz'ı izlerken derinlerden gelen bir müzik farkediyoruz. Restoranın girişinde iftar konseptine uygun olarak bir müzisyen rahatsız etmeyen bir ses seviyesinde kanun çalıp şarkı söylüyor. Tuğra motifli çini tabaklar, saf gümüşten çatal-bıçak ve servis takımları, kandillerle aydınlatılmış masalar ilk dikkatimi çekenler.

Önce sommelier masamızı ziyaret ediyor ve aperitif alıp almayacağımızı soruyor. Biz yemekleri seçtikten sonra bir kez daha yanımıza geliyor ve en uygun şarapları öneriyor. Risk almadan Doluca Sarafin serisinden bir şişe Cabernet Sauvignon seçiyoruz.

Menü iki boyutlu. Bir tarafta '1910' başlığı altında klasik Osmanlı yemekleri, diğer tarafta '2010' başlığı altında bu yemeklerin modern versiyonlaru bulunuyor. Seçiminizi yapar yapmaz sıcak lavaş ve pide eşliğinde amuse-bouche niyetine zeytin ezmesi, zeytinyağlı kuru börülce ve fırınlanmış peynir, ardından tek kişilik gümüş kapta mantı servis ediliyor.

Ardından, üç ayrı başlangıç geliyor sırayla. İlki modern meze versiyonlarından oluşan bir tabak.

Deniz taraklı pazı dolması, kaz ciğerli mini kibbe, shot bardağında naneli yoğurtlu soğuk bir çorba, peynirli pastırma katları, porselen kaşıkta avokadolu, sebzeli soğuk bir meze...   
İkincisi ördek dolgulu mantar, karamelize soğan ve ızgara ördek ciğeri, üçüncüsü ise morel mantarlı börek. Hepsini denedikten sonra favorimiz ilki ve üçüncüsü oluyor. 

Daha ana yemeğe geçmeden doyuyoruz. Ama önümüze öyle bir tabak geliyor ki geride tek lokma bırakmadan afiyetle yine mideye indiriyoruz. Yeşil fıstıklı kuzu sırtı, kuzu pirzola, balkabağı püresi, ayva püresi, peynirli kabak çiçeği ve keşkek on üzerinden on puan alıyor bizden.

Evet, farkıdayız çok yedik. Ama tatlısız bir yemek finali olur mu? Asla! İncir köpüğü-fındıklı krema, yanında incirli dondurmayla servis ediliyor. Üzerine de bir fincan Türk kahvesi!

Bu bahsettiklerimi denemek için 1 Kasım'a kadar vaktiniz var. Daha sonra mevsim malzemelerine göre menüde revizyon yapılacak. Kasım'da tekrar gitmem lazım!


Rezervasyon için: (0212) 326 46 46 /7500 

13 Ağustos 2010

Zilli!






Amy Winehouse'a Mina'nın şarkılarını söylediğini düşünün; işte karşınızda Nina Zilli. Ferzan Özpetek'in 'Mine Vaganti' filminde kullanılan 50 Mila şarkısı sayesinde tanıdım kendisini. Şimdi yavaş yavaş bütün şarkılarına ulaşmaya çalışıyorum. Fiziği ve müziği Amy Wİnehouse'a, sesi ve İtalyancadan kaynaklanan romantik sound'u da Mina'yı anımsatıyor. Kendisi 1983 doğumlu ve 2000'den bu yana piyasada.

Bu arada Nina Zilli gerçek adı değil, nüfus kağıdında yazan Maria Chiara Fraschetta. Kesinlikle çok iyi bir seçim! 

04 Ağustos 2010

Irregular Choice gelsin artık!



Irregular Choice'ın web sitesine ciğerci vitrinine bakan kedi gibi bakıyorum... Neden hala bir mağazası yok ki şu şehirde? Deriden'in keyfi gelirse birkaç model getiriyor, o da en iddiasız olanlarından.
Şu yukarıda gördüklerinizi bana erken yılbaşı hediyesi olarak almak isteyen var mı? :)
www.irregularchoice.com

Natalie Cole ile tanıştım!



Sesi çok güzel... Söylediği şarkılar çok güzel... Ama Natalie Cole benim için bunlardan öte Kral'ın kızı, Sinatra'nın mavi gözlerine bakıp ona "Frank Amca" diye seslenmiş biri... Onunla True Blue'daki konserinin ardından kuliste tanıştığımda aklımdan geçenler bunlardı. O an tuttuğum el daha evvel o diğer elleri tutmuştu ve ben ona "Merhaba" derken, aslında çok uzaklara, geçmiş zamanlara sesleniyordum.

Deşifre olmamak için fotoğraftan kendimi crop ettim, sağdaki pembe bluz benim işte :) Bir Natalie Cole hatırası...