18 Ağustos 2010

Sarayda yemek




Dün akşam Çırağan Sarayı içerisindeki Tuğra Restaurant'da romantik bir yemek yedik. Çırağan'ın sanki yalnızca dış ülke başkanlarına ve devlet erkanına kapılarını açıyormuş gibi bir havası var içine girmeyenler için. Sofistike mi? Evet. İçeride herkes smokin ve tuvaletle mi dolaşıyor? Tabii ki hayır! Otelde kalan turistler restorana spor giyimle dahi inebiliyor. Pahalı mı? Evet. Fiyat olarak üç kere Kitchenette'te yemek yemeye bedel, AMA alacağınız hazzı üç ile çarpmak yetersiz kalır.

Önerim: Senede en az bir defa, özel bir gününüzde burada yemek yemelisiniz. Ayda kaç defa House Cafe ve bezerlerinde yiyorsunuz? Peki bunlardan kaçı aklınızda kalıcı bir yer bırakıyor? İşte cevabı kendiniz verdiniz. Tuğra ve benzeri yerlerde yemek yemek ulaşılmaz değil, sadece kalın bir önyargı duvarının ardında saklanıyorlar.

Gelelim bizim akşamımıza... Mermer sütunlu terasın en güzel masası bize ayrılmış. Yerimize yerleştikten sonra Boğaz'ı izlerken derinlerden gelen bir müzik farkediyoruz. Restoranın girişinde iftar konseptine uygun olarak bir müzisyen rahatsız etmeyen bir ses seviyesinde kanun çalıp şarkı söylüyor. Tuğra motifli çini tabaklar, saf gümüşten çatal-bıçak ve servis takımları, kandillerle aydınlatılmış masalar ilk dikkatimi çekenler.

Önce sommelier masamızı ziyaret ediyor ve aperitif alıp almayacağımızı soruyor. Biz yemekleri seçtikten sonra bir kez daha yanımıza geliyor ve en uygun şarapları öneriyor. Risk almadan Doluca Sarafin serisinden bir şişe Cabernet Sauvignon seçiyoruz.

Menü iki boyutlu. Bir tarafta '1910' başlığı altında klasik Osmanlı yemekleri, diğer tarafta '2010' başlığı altında bu yemeklerin modern versiyonlaru bulunuyor. Seçiminizi yapar yapmaz sıcak lavaş ve pide eşliğinde amuse-bouche niyetine zeytin ezmesi, zeytinyağlı kuru börülce ve fırınlanmış peynir, ardından tek kişilik gümüş kapta mantı servis ediliyor.

Ardından, üç ayrı başlangıç geliyor sırayla. İlki modern meze versiyonlarından oluşan bir tabak.

Deniz taraklı pazı dolması, kaz ciğerli mini kibbe, shot bardağında naneli yoğurtlu soğuk bir çorba, peynirli pastırma katları, porselen kaşıkta avokadolu, sebzeli soğuk bir meze...   
İkincisi ördek dolgulu mantar, karamelize soğan ve ızgara ördek ciğeri, üçüncüsü ise morel mantarlı börek. Hepsini denedikten sonra favorimiz ilki ve üçüncüsü oluyor. 

Daha ana yemeğe geçmeden doyuyoruz. Ama önümüze öyle bir tabak geliyor ki geride tek lokma bırakmadan afiyetle yine mideye indiriyoruz. Yeşil fıstıklı kuzu sırtı, kuzu pirzola, balkabağı püresi, ayva püresi, peynirli kabak çiçeği ve keşkek on üzerinden on puan alıyor bizden.

Evet, farkıdayız çok yedik. Ama tatlısız bir yemek finali olur mu? Asla! İncir köpüğü-fındıklı krema, yanında incirli dondurmayla servis ediliyor. Üzerine de bir fincan Türk kahvesi!

Bu bahsettiklerimi denemek için 1 Kasım'a kadar vaktiniz var. Daha sonra mevsim malzemelerine göre menüde revizyon yapılacak. Kasım'da tekrar gitmem lazım!


Rezervasyon için: (0212) 326 46 46 /7500 

Hiç yorum yok: