12 Ocak 2012

Cape Town'da scotch



Hayatımın en sürpriz ve en beleş seyahatini geçtiğimiz Haziran ayında yaptım. J&B Scotch Facebook üzerinden bir kokteyl yarışmazı düzenlemişti. Ben ve S katıldık. Sadece ödül için değil, yaptıkları app ile kokteyl yaratmak çok eğlenceliydi, bol bol kokteyl yaptık ve kazandık! Bu sefer sadece şehir hakkında ukısa bilgiler vermek yerine seyahatin detaylarını da yazmak istiyorum.

Kazandığımızı öğrenince apar topar işyerinden izin aldım. Cape Town tatili 23-27 Haziran arasındaydı ve bizim 28 Haziran için Paris'e uçak biletimiz vardı. Ayrıca Cape Town'dayken iki önemli düğünü kaçırıyordum. Ama diğer yandan 25 Haziran ilk evlilik yıldönümümüzdü ve bu bize evrenden bir hediyeydi. Düğünü olan arkadaşlarım neyse ki durumu anlayışla karşıladılar ve yola koyulduk.


THY ile konforlu, uzun bir yolculuğun ardından diğer talihlilerle birlikte Güney Afrika'ya vardık. Johannesburg'daki stopover ile birlikte yaklaşık 13 saat sürdü. Ama aynı meridyen üzerinde seyahat ettiğimiz için saat farkı yaşamadık, jetlag de olmadık. 
Havaalanında bizi acapella şarkı söyleyip dans eden bir grup J&B insanı ellerinde yanıp sönen 'hoşgeldiniz' tabelalarıyla karşıladı. Doğruca otelimize gittik. Otel kapısında da sonradan her etkinlikte bizimle olacak disko topu kafalı J&B maskotu dans ederek karşıladı. Odalarımıza yerleştikten sonra soluğu öğle yemeği için limanda aldık. 
Liman Cape Town'un şehir merkezi. geçen sene dünya kupası maçlarının gerçekleştiği stada yakın. Ha bu arada, Haziran ayında Güney yarımkürenin en ucuna gittiğimiz için hava buz gibiydi! Mont ve atkıya rağmen üşüdük. Limanda Güney Afrika mutfağından leziz yemekler yedik, zaten çok sevdiğim Güney Afrika şarapları içtik. Buradaki en meşhur şarap pinotage. Bol bol tükettik, hatta yanımızda da getirdik. Türkiye'de Migros'larda da bulabileceğiniz Two Oceans ucuz ve lezzetli bir Cape Town şarabı, tavsiye ederim.


Yemek sonrası gruptan ayrıldık ve limanı keşfetmeye çıktık. İskelenin civarında sırt üstü yüzen fok balıklarını görmek güzel bir sürpriz oldu. El sanatları çarşısını ve civarı dolaştıktan sonra biraz da üşüdüğümüz için Two Oceans akvaryumuna girdik. Cape Town iki okyanusun birleştiği (Ümit Burnu) bölge olduğu için akvarumu her iki okyanustan da örnekler içeriyordu. Bu iki okyanus iç içe olmalarına rağmen bitki örtüsü, su yapısı, canlıları birbirinden farklı. Dev köpekbalıkları, penguenler, kurbağalar, çeşit çeşit balık ve deniz böceği, yosun vs gördük. Güzel bir deneyimdi.
Bu arada gruptan ayrı yaptığımız için para ödediğimiz tek aktivite bu oldu, onun dışında içtiğimiz suyu bile J&B karşıladı. Bu kadarını beklemiyordum açıkçası.




Otele dönüp üzerimizi değiştirdikten sonra başka bir otelde teras partisine gittik. Yer çok güzeldi ama parti geç başladı, zaten yorgnduk. Fazla kalmadan otele döndük.
Ertesi gün Cape Town civarında gezmye gittik. Güzel yerlere uğradık, sonra turistik bir tesiste tüm dünyadan J&B katılımcılarıyla birlikte yemek yedik. Açık büfe ve etrafta uçuşan sinekler çok iştah açıcı değildi, yemeğimizi hızla bitirip arka tarafta bir takım vahşi hayvanların olduğu bir tür hayvanat bahçesine gittik. Vahşi kediler, ilk kez gördüğüm enteresan tilkiler, ismini bilmediğim fare benzeri ultra sevimli yaratıklar vardı. Ve çitalar! Burası aslında çita merkezi, onları korumak için önemli çalışmalar yapıyorlar. Ve biz bir çita sevdik! Hayatımın en güzel anlarından biriydi. Çitanın yumuşacık tüylerine dokunmak benzersiz bir deneyim!!!
Akşamında büyük J&B partisi vardı. Her yıl dünyanın enteresan bir yerinde gerçekleşiyor bu parti ve bu sene de Ümit Burnu Kalesi seçilmiş bu iş için. Yer güzel, hazırlıklar vs nefisti.. Club insanı değilim, bir köşede içkimizi yudumlayıp birinci evlilik yıldönümümüzü kutladık S ile, J&B'ye de bizim için böyle bir parti düzenleyip tüm dünyadan insanları getirdikleri için içimizden teşekkür ettik :))





Ertesi gün erkenden kalkıp safariye çıktık. Gerçek safari Orta Afrika'da yapılıyor, bu 'Afrika' diye Güney Afrika'ya gelen turistlerin hevesini gidermek için yapılmış turistik bir atrafsiyon. Çitlerle çevrili özel bir safari parkında dev ciplerle dolaşıp iki zürafa, bir fil, beş aslan, birkaç su aygırı, gergedan vs gördük. Aslanlar ayrı bir tel örgü arkasında tutuluyor mesela. Fazla bir heyecanı yoktu. Yine de hayvan hayvandır, dondurucu soğuğa rağmen gittiğimize pişman olmadık.
Ardından programda olmamasına rağmen Cape Town'a kadar gelmişken kaçırılmaması gereken Ümit Burnu'na gittik. İşte Cape Town'daki en özel yer burası. Meşhur Ümit Burnu, iki farklı okyanus ve Güney Kutbu'na doğru uzanan ve sonsuzmuş gibi görünen ufuk...





Otele dönüş yolunda Table Mountain'a çıktık. Dağ tavşanı gördük tepede, dünyanın en sevimli yaratıklarından biri! Kedi gibi dolanıyolar ortada! Hayatımda daha çok üşümemiş olabilirim, dapın tepesi o kadar soğuktu ki!!!! Günbatımını yakaladık, nefisti. 



Akşam güzel bir yerde yine Güney Afrika spesiyalleri yedik. 
Son sabah check out yaptıktan sonra havaalanına gitmeden evvel 3-4 saat vaktimiz vardı. Barların ve dükkanların bulunduğu meşhur caddede yürüdük biraz, Cape Town'lu bir arkadaşımla buluşup kahve içtik. Sonuç olarak çok güzel ve unutulmaz bir tatil geçirdik Güney Afrika'da. Tekrar gelir miyim bilmiyorum. Şehir o kadar özel ve etkileyici değil ama doğası ve hayvanları başka. Yol kenarlarında vahşi babunların dolaştığı, açıklarda balinaların kuyruk salladığı (biz göremedik ne yazık ki), fokların, penguenlerin plajlarda cirit attığı başka bir yer var mı bilmiyorum.
Son olarak; ırkçılığın sonuçları ne yazık ki hala görülüyor. Gelir farkı çok fazla, binlerce insan 'District 9' denen gecekondu bölgesinde yaşıyor. Suç oranı da çok yüksek ve siyahlar potansiyel suçlu olarak görülüyor.  Dükkanların kapısı kilitli, tipinizi beğenirlerse içeriden açıp girmenize izin veriyorlar. 



ÖZET:
-Cape Town'a kuzey yarımkürede kışken gidin, orada yazın tadını çıkarın.
-Masa Dağı'na mutlaka -mümkünse günbatımında- çıkın. 
-Ümit Burnu şehir merkezinden epey uzakta ama mutlaka gidin, değer.
-Safari'ye gitmeseniz de olur, gerçek safari değil çünkü. Ama uzun bir tatil için geldiyseniz, zaten yapacak çok şey olmadığı için gidebilirsiniz.
-Safari'ye gitmeye karar verdiyseniz yanınızda el dezenfektanı götürün çünkü rehberiniz önce gergedan bokunu elleyip size gösterecek, sonra da tur bitiminde elinizi sıkacak! (Bkz. Aşağıdaki fotoğraf)
-Dönerken şişe şişe şarap, roibos çayı (biz hastası olmamıza rağmen unuttuk!), özel içkilerinden ve çocuklu bir dostunuza hediye olarak vuvuzela alın; yalnız bu sonuncusunun intikamı sizden acı bir şekilde alınabilir uyarmadı demeyin.
-J&B'nin yarışmalarına mutlaka katılın.



Hiç yorum yok: