12 Eylül 2011

Milano

Duomo


Bu aralar müthiş bir koşuşturmaca içindeyim. Bir yandan iki hafta sonra ABD'ye yerleşiyor oluşumuzun koşuşturmacası, diğer yandan ofisteki işler, tatiller ve katılmamız gereken düğünler derken yaz nasıl geçti anlamadım!
Bu yaz ayağımı denize sokamadım ama bol bol gezdim. Paris, Milano, Capetown, Münih, Viyana vardı rotamızda. 

Hepsinden ayrı ayrı postlarda bahsedeceğim. Milano'dan başlayalım.

İtalya'ya defalarca gitmiş, olmama rağmen Milano'ya gitme fırsatım hiç olmamıştı. Çok da büyük bir kayıp değilmiş doğrusu. Ülkenin en zengin şehirlerinden biri Milano bence gayet sevimsiz bir yer. Tabii ki bunu İtalya ortalamasını göz önünde bulundurarak söylüyorum. Roma'yı da sevmem mesela ama Milano Roma'dan bile daha kötü. 'Ama Milano modanın başkenti' demeyin, çünkü oradaki mağazalar her yerde var, ürünler de fiyatlar da aynı. Moda meraklısıysanız Paris, Londra, New York gibi kentlerde bulunan ufak butiklerin peşine düşün daha iyi. 

Önce meşhur Duomo'sunu gezdik. Güzel ama nefes kesici değil. Sonra Galleria Vittoro Emanuele'yi gezdik. Napoli'de bir ikizi bulunan, içinde lüks mağazaların bulunduğu meşhur çarşı. Yine o pek meşhur mağazalarla bezeli birkaç meşhur sokak ve işte o kadar. 

'O kadar' derken; bizim için o kadardı. Çünkü Milano'da en çok yapmak istediğim iki şeyi yapamadım. Ne mi?

1. Il Cenacolo. Yani Leonardo Da Vinci'nin meşhur 'İsa'nın Son Yemeği/The Last Supper' freski. Biletleri aylarca önce tükeniyor ki ben gitmeden iki ay evvel baktığımda tükenmişti. Hoş, tükenmese bile göremeyecektik çünkü pazartesileri kapalı ve biz pazartesi oradaydık. 

2. La Scala. Yine aylar evvel programına baktım, bilet satış yarihine alarmımı kurdum, zamanı gelince internetten bilet almaya giriştim ama La Scala'nın sayfası tam ödeme yapacağım sırada hata verdi. Tekrar başladığımda ise karşılayabileceğim fiyatta bilet kalmamıştı. O akşam Verdi'nin Attila operası oynuyordu, hastası olduğum bir eser değil ama La Scala'da opera izlemek uzun zamandır hayalimdi. Binaya dışarıdan bakmakla yetindim. Üzerinde yazmasa opera binası olduğunu anlamak zor; hiçbir görkemi yok. 
La Scala


Tavsiye: La Bagutta'da yemek yiyin. Bu eski bir lokantayı bana patronum tavsiye etti. Kurucuları Toskanalı olduğu için menüde hem Toskana spesiyalleri var hem de Lombardia. Senelerdir düzenlediği edebiyat ödülleri ile meşhur bu lokantanın içi de çok güzel ama yazın arka bahçesinde oturmanızı tavsiye ederim. Ağaçların altında, sakin bir ortama sahip. Servis mükemmel. Beğenmediğim tek şey yediğim bistecca alla fiorentina oldu. Fazla sertti. Menüdeki diğer şeylerin tadına bakarak güzel bir akşam geçirin.

La Bagutta

La Bagutta