29 Kasım 2010

Ladurée Bebek



Biliyorum bıktınız bu muhabbetten; geliyor, geldi vs. Bu yüzden kısa kesiyorum. Nihayet açıldı Ladurée Bebek. Zaten hafta sonu yolunuz Bebek'e düştüyse yürüyen üç kişiden birinin elinde Ladurée poşeti olmasından da anlamışsınızdır.

Dükkan pek güzel. Cep telefonumun şarjı bitmiş olduğundan fotoğrafını çekemedim, paylaşamıyorum. Oturacak yer olmaması handikap, alacağınızı alıp gitmek zorundasınız. Hani içeride biraz fazla vakit geçirdiğinize bile kalabalık yaratmış oluyorsunuz.

Şimdilik sadece macaron (10 çeşit) ve birkaç çeşit şekerleme mevcut pastane ürünü babında. Cupcake, tartölet benzeri ürünler henüz gelmemiş. Reçel, çay-kahve, hediyelik eşyalar da rafta yerlerini almışlar. Plastik çantaları pek güzel! (Doğum günüm Mart'ta, ilgililere duyurulur =)

Macaron'a gelince. Tatları tam da beklediğim gibi nefis! Fiyatları tam da beklediğim gibi, yüksek (3,25 TL).

Müşterilerin her adımını köşeden izleyen suratsız sahipleri ve Ladurée adını moda dergilerinde görüp ot diyetlerine aykırı olduğu halde trend olduğu için koşa koşa macaron yemeye gelmiş  -so called- fashionista'lar da olmasa tadından yenmez.

Sonuç:
Köyümüze geldi Ladurée! Hastası olduğumuz tat artık yanıbaşımızda. Yani; Paris'e gitmek için bir sebepten daha olduk. "Ladurée macaron'larının hastasıyım şekerim" beyanatının hiçbir havası kalmadı...  Ladurée öldü, yaşasın Pierre Hermé!

22 Kasım 2010

Beyrut







Gittik, gördük, yedik. 

Evet, Beyrut tatilimizin özeti bu olurdu. Hotels.com'dan seçtiğimiz berbat otelimiz dışında her şey harikaydı. Şehrin büyük bölümünü yürüyerek gezdik, şehir dışına gitmek içinse araba kiraladık. Trafik Beyrut'a dair en korkunç şey. Benzin sudan ucuz olduğundan ve toplu taşıma olmadığından herkes arabayla sokakta. Ve 30'luk bir kadından 70'lik bir adama herkes dolmuşçu gibi kullanıyor. Ne yol verme nezketi, ne trafik kurallarına uyma, sadece ve sadece korna! Eh, İstanbul trafiğinde araba kullanmayı öğrenmiş insanlar olarak çabuk uyum sağladık, ikinci gün yeşil yanar yanmaz biz de kornaya abanarak şehrin armonisini bozmadık.

Beyrut hakkında fazla şey yazmak istemiyorum; zaten her yerde var... Hala savaşın izlerini taşıyan ama ayakları üzerinde doğrulmuş bir şehir. İstanbul'da açıldı diye zil takıp oynadığımız Ladurée, H&M, Uterqüe gibi mağazalar kim bilir ne zamandır orada var. Burada henüz olmayan bazı butikler (mesela Christian Louboutin, Elie Saab... Harvey Nichols'ta veya Beymen'de satılmaları bir şeyi değiştirmiyor) orada mevcut. Ama Beyrut'a özgü yiyecek dışında bir şey bulmak pek mümkün değil.

Yediğimiz hiçbir yerde yanılmadık, her biri mükemmeldi! Gidecek olanlara adres verebilirim.

Gelelim ipuçlarına;

-Beyrut'a gidip de Amerikalı turistler gibi İtalyan lokantalarına ya da Burger King'e saldırmayın, Lübnan mutfağı enfes.
-Arap kahvesi Türk kahvesine çok benziyor, sunumu mırra gibi; için.
-Arak rakının biraz daha içimi kolay olanı. Ağzına kadar su ve buzla servis ediyorlar.
-Araba kiralayın, toplu taşıma yok.
-Sakın sadece Beyrut'a takılıp kalmayın, etrafında keşdefilecek pek çok güzel yer var. Örneğin Hareessa, Byblos, Jeitta Grotto...
-Golden Tulip Hotel de Ville'de kalmayın.

20 Kasım 2010

Evde cupcake



Yemek, özellikle de pasta kitaplarına bayılıyorum. Kütüphanemde onlarcası bulunuyor, ama şimdiye dek pek azından bir şey denedim. Ama en son elime öyle bir kitap geçti ki, kurabiyeler, pastalar, cupcake'ler yapmak için sabırsızlanıyorum! Neden yapmıyorsun diye sorarsanız; misafir gelmesini bekliyorum ki hepsini ben yemeyeyim!

Kitabın ismi 'Butik Pastacılık'. Atölyelerinde pasta workshop'ları da düzenleyen Işıl Sözer ve Berna Gürşen tüm bilgilerini bu kitapta toplamış. En temel malzeme ve teknikler, süsleme, pişirme, ne ararsanız iinde mevcut. Fotoğraflar ve tasarım da gayet iç açıcı. Mutfakta vakit geçirmeyi sevenlere iyi bir yılbaşı hediyesi olur. Fiyatı 60 TL.

10 Kasım 2010

Yeni Lübnanlı



Şehrin klasiklerinden Hilton The Roof Restaurant kapandı ne yazık ki. Ama üzülmüyorum çünkü yerine çok daha ilgimi çeken Al Bushra açıldı. Yine Hilton şıklığı, nefes kesen Boğaz manzarası ancak masanızda bu defa Lübnan mutfağından örnekler var.

Dün akşamki tadımda pek çok spesiyali deneme şansına eriştik. Zaten Lübnan mutfağı sevdiğim için parmaklarımı da yedim diyebilirim. Kabbeh Nahey, Samboussik, Falafel, humus, kebap, künefe ve adını bilmediğim/hatırlayamadığım daha birçk şey.

Favorilerim: Labneli haydari (vallahi adını zerre hatırlamıyorum idare ediverin), soğanlı patlıcan ezmesi humus, tabule, kebap, ceviz tatlısı ve künefe.

Bir tek yaprak sarması (Warakenab) çok fazla damağıma hitap etmedi.


Benim için bir Lübnan öndeneyimi oldu. Cumartesi Beyrut'tayım. Şimdiden herkese iyi bayramlar!


Al Bushra
Hilton İstanbul, Harbiye
0212.343 80 81

P.S. İstanbul'da Lübnan mutfağını Al Jamal'de ve yakında açılacak olan Nomads'de de deneyebilirsiniz.

05 Kasım 2010

Burgonya şarabı dudaklar







Dün Inglot'nun lansmanı vardı. Birçok ürünü görme ve deneme şansımız oldu. Ojelerde renk ve ton sınırlaması yok! Bir tane seçme hakım vardı, mat fuşyadan yana kullandım. Ama o yeşiller, morlar, bejler fena halde aklımda kaldı.
Rujlarda ise seçimimi bordomsu (burgundy daha çok) bir renkten yana kullandım. Yukarıda gördüğünüz palette en soldaki. Dudağımda da onu görüyorsunuz, ürün kodu 65. Ortadaki nude ve sağdaki kırmızı ise standart olarak bizim için seçilmişti. kırmızı her zaman favori ruj rengim ama nude pek kullanmam. (Bana hep Bülent Ersoy'u hatırlatır o renk dudaklar!) Ama madem suluboya paleti gibi, neden bu tonları karıştırıp farkı renkler elde etmeyeyim?

Inglot'nun takma kirpiklerine de mutlaka göz atın, M.A.C'ten çok daha fazla çeşit barındırıyor. Pembe kuş tüylerinden, fıstık yeşili simli kirpikler dahi var. Peki sizde onları taşıyacak cesaret var mı?

Kasım stili

02 Kasım 2010

Favori Pantonen ne?





Pantone renk kataloğunu dergi karıştırır gibi karıştırırım bazen. İçindeki tonlar bir hayli ilham verici. Pantone'nin defter, sandalye, fincan gibi çeşitli ürünleri var şimdi piyasada. Bu sabah Bilstore'da bir adet Pantone defter, bir de Pantone kupa hediye ettiler. Kupalarda zaten gözüm vardı ve edinmek istiyordum. (Bilstore Şişhane mağazası içindeki kafede kahveniz bu kupalarla ikram ediliyor) Şansıma çok da bayılmadığım bir mavi denk geldi, en kısa zamanda maviyle uyumlu bir renk kupa daha almayı planlıyorum ki gözüme biraz daha anlamlı gözüksün.
Defterin rengiyse güzel olmasına güzel ama Moleskine çakması ne yazık ki. En büyük eksisiyse mavi renk sayfaları.
Defteri boşverin ama fincanlardan (espresso boyu da mevcut) bir takım edinin.